Biz Kimiz

Biz, 1992 yılında İstanbul şehrinin çekilmez be bunaltıcı yaşamını terkedip dede topraklarına geri dönen ve bu topraklarda işe önce ekotarım ve hayvancılıkla başlayıp Türkiyede ilk takas sistemini gerçekleştirip Ekoturizmin Doğu Karadeniz coğrafyasında öncüsü olan bir aileyiz.

Neden Yapıyoruz

Çünkü bireysel yaşamı tercih etmiş kişiler de olsak, yaşamımızı, gönüllü veya ücretli olarak sisteme gelen kişilerle paylaşmanın doğru olduğunu düşünüyoruz. Ve tabii ki bu yaşamı paylaşırken ortak paydalar olan geridönüşüm, çevrecilik ve doğa koruma konularında azami özeni göstererek Kaçkar coğrafyasının ekosistemin en önemli bölgelerinden biri olduğunu bildiğimizden. En önemlisi de hayallerini yitirmeyen insanların bunları bir gün gerçeğe dönüştürebileceğini yaşayıp öğrendiğimizden.

Ne Yapıyoruz

Geçmiş yıllarda yaptığımız Ekotarım’ı örnek alarak, sistemimizdeki verimli topraklardan yetişen ürünlerin, ekilmesi, dikilmesi, yetiştirilmesi ve toplanması ile ilgili gönüllüler ve misafirlerin de yardımıyla kollektif bir sistem oluşturup, “yerinde üretim ve yerinde tüketim” sloganıyla yaşantımızı paylaşıyoruz. Dünyanın her tarafından gelip konaklama birimlerimizde konaklayan, misafirlerimize sağlıklı ve organik yemekler yiyecekler sunuyoruz. Hepsinin de bir uzmanlık alanı olan bu kişilerden bilgiler alıp onlara yöre coğrafyası ve tarihi ile ilgili bilgiler aktarıp onları botanik, macera, kültür ve tarih yolculuklarına çıkarıyoruz.

Hikayemiz

ekodanitap demirci family

1920 yılları, dedem Koropi Hüseyin 20 yaşlarında, Hemşinden Ordu iline ilk gurbetçi olarak gidiyor. Fırıncılığı Vicealtındaki Ethem’in fırınında öğreniyor, daha 10 yaşlarında. Sonra Pazar’a gidip orada devam ediyor mesleğe. Kafasına koymuş bir kere uzak gurbetlere gitmemeyi. Girişimci ruhu, gurbetçi olarak gittiği ve o tarihe kadar hiçbir fırının bulunmadığı Orduda bir fırın açmak ve çalıştırmayı kamçılıyor. Sonunda açıyor da, önce Akın Fırını ardından Çifte Fırın derken eski deyişle “alıp yürüyor” adeta. Akın Fırınından her gün düzenli ekmek alan ve şu andaki Ordu Stadyumu da dahil hemen hemen Merkez’in yarısına sahip olan iyi bir müşterisi vardır Koropi’nin.

Bu, ağa veya bey nitelikli adam bir gün “ahlaksız” bir teklif yapar dedeme.”Koropi” der, “gel buraları sana vereyim”. O ana kadar tek düşüncesi Orduda arazi almak bir yana, kazandığı paralarla gidip Hemşinde iyi bir arazi alıp bir daha gurbete dönmemek olan dedem; büyük bir tepkiyle reddeder bu teklifi.

Ağa üsteler yine “karşılığında senden para istemiyorum” der, “ekmekle ödeşiriz”. Dedem paraya ve ağaya ağzına gelen küfürleri eder ve “ben boklu ordunuza mı kaldım” der. O zaman Ordu’nun içinden akan dere bizim Fırtına Deresi gibi berrak ve temiz akmamakta hatta kanalizasyonların dereye bağlanmasından dolayı dere  kokmaktadır.

Gel zaman git zaman Dedem yüklüce paralar biriktirmeye başlamıştır bile. Bu biriktirdiklerini o herzamanki, yolculuklarından önce  “gideyim ki geleyim” dedikten sonra eline aldığı ahşap valizine koyarak Hemşine gelir. Kafasında Kodanitap’ı almak vardır. Fakat o zamanlar bu tip “güzel ve düzlükçe” arazilerin sahibi her zaman ve yerde olduğu gibi yine ağa ve beylerin hemşindeki karşılıkları olan “efendi”lerindir. Reyhan Mustafa Efendi’ye gider vakit geçirmeden.Zordur tabii ki bir Efendi’nin arazisini satın almak fakat yükündeki parasına da güvenmektedir. Sonuçta Mustafa Efendi de biraz akrabalık ilişkilerinden biraz da Dedemin gerçekten de yüklüce teklif ettiği meblağ’dan sebep “hayır” diyemez dedeme ve Kodanitap Koropilerin olur artık.

Yıllarca Mısır ve Patates tarlası olarak kullanılır Kodanitap. Komşuların arazileriyle birlikte öküze koşulurmuş Hemşine göre “devasa” fakat aslında “bir avuç” arazi. Öyle ki öküzler arazinin bir tarafından öbür tarafına yarım saatte gidip gelirlerdi derdi Annem. Çay tarımının başlamasıyla evin gelinlerinden biri olan İbran Osmanın kızı Emine Hanım arazinin bir bölümününü çay bahçesi yapar. Geri kalan kısmına birkaç yıl daha mısır ekilse de ailenin büyük bir bölümünün Ordu’ya göç etmesiyle birlikte artık tarihe karışır karasaban, öküzler ve mısır. Taa ki 2005 yılının ilkbaharında başına “e” koyarak yarattığımız Ekodanitap’a kadar.

İlk önce kafamda olan şey o zamana kadar tüm Hemşinde olduğu gibi, bakımsızlıktan ve budanmadığından kızılağaçlara sarılan ve yerden 8-10 metre yükseklikte olan meyvelerine zor ulaşılan veya hiç ulaşılamayan “üzüm asmaları” nı tekrar özel bir yöntemle yenilemek ve aşılı omca fidanlarını araziye dikmekti. Nitekim öyle de oldu.

Önce, var olanları kökünden 2 metre sonrasından kesip ucunu toprakla ve bezle sararak toprağa gömdüm, filizlenip yenilensinler diye. Sonra da Samsun 19 Mayıs Ünüversitesinden aldığım aşılı yaklaşık 80 adet omcayı diktim yıllardır nadasa bırakılan verimli topraklara.

Artık değil Hemşin’in Karadeniz’in ilk modern “üzüm bağ”ı oluşmuştu bile. Sıra üzümsü meyvelere gelmişti. Hani dağlarımızda, yaylalarımızda boy ve meyve veren Meğovağ (Yaman Mersini), Frenk üzümü ve Coğ ( Böğürtlen, Franbuaz) türlerine. Onların da kültürlerini fakat organik yolla yetiştirilen kültürlerini diktik arazinin bir bölümüne. Yeşil bitkiler için bostanlar kazılmış, Sera yavaş yavaş inşa edilmeye başlanmıştı bile. Artık gidip gelmeyle olacak işler değildi bunlar. Orada yaşanmalıydı ve amaçla ilk bungalov inşa edildi.

İlk yıl, zaten yıllardır içinde olduğumuz turizm sektöründen sebep Ekodanitapı ziyaret eden misafirlerimiz bütün bunları yaşamanın sadece bizim hakkımız olmadığını söylediler apansızca. Biz de o düşüncedeydik zaten, hayatın paylaşınca güzel olduğu düşüncesinde. Ve ertesi yıl konaklama birimlerini inşa etmeye başladık. İlk yaptığımız bungalovdan daha büyükçe içinde wc/banyosu ve 1 çift iki tek kişilik yatakları olan ve Hemşinevleri stilinde (Kurtboğazı) 4 adet bungalov inşa ettik. Arazinin aşağı tarafına da Fırtına vadisisnsi ve Deresini görecek şekilde bir çardak yaptık. Ertesi yıllar da o çardağa bitişik kapalı bir restoran ve Dedemi de yad’eden onunkiler kadar büyük olmasa da aslına sadık kalan taş bir fırın…

İçinde onlarca tavuğun yumurtladığı kümesi ve köpekleri ile bir “Ekoçiftlik” yaratılmıştı artık. 2007 de ilk misafirlerimizi kabul ettiğimiz zaman organik olan tüm yiyeceklerimizle birlikte, Kaçkarlarda bir ilk olan böylesi bir “doğal” yaşamı da sunuyorduk onlara. Bu arada daha başka yenilikler de deneniyordu çiftlikte. Bunlardan en önemlisi de “Odunsu Mantar Yetiştiriciliği”ydi. Shitake denen mantarın zaten doğal olarak coğrafyamızda var olduğunu ve iklim koşullarının bu mantarı üretmek için çok uygun olduğunu biliyorduk.

Ve 2008’in ilkbaharında Denizlidedeki üretim çiftliğinden getirttiğimiz misel’lerle (mantar tohumu) ormanda düşen ve çürüyecek olan kestane, gürgen ve kızılağaç türü ağaçların kütüklerine ilk aşıları yaptık. Kızılağaçlarda 1 ay sonra öteki sert dokulu ağaçlarda da 1 yıl sonra ilk mantarların çıkışına tanık olduk. Bu arada asmalarımız boylanmış ilk ürünlerimizi almaya başlamıştık bile. Sonraki yıllar, belki de dedelerimizin eski çağlarda çokça yaptığı fakat dini tercihler ve göçten sebep artık yapılmayan gazabından korktuğumuz “şarap”ı yapmaya sıra gelmişti artık. Onu da yaptık sonunda.

Ekodanitap Natural Life, Fırtına Vadisi ve Kaçkar Vadisine girişte misafirlirlerini karşılayıp onlara doğal bir çevrede ve doğal yiyeceklerle hizmet veriyor. Enerjisini, 20 yıldır hiç tükenmeyen bizden ve tükenmeyecek olan güneşten alarak…

Kader ve Mehmet DEMİRCİ
19 aralık 2012, ÇAMLIHEMŞİN